top of page
  • Yazarın fotoğrafıTELKİN DERGİSİ

"Tersine Dönse Dünya..." / Yusuf Ilgar Aydın



Telkin Dergisi, geçen yılın aralık ayından sonra yeniden okuyucularına kavuştu. Ortalama üç ayda ülkemiz, tüm vatandaşlarına üzerine düşünmek için yeni konular sunmakta oldukça cömert davrandı. Bu süre zarfında yaşanan en vahim olay şüphesizdir ki Gara’da verilen şehitlerimizdir. Öncelikle tüm Türk milletinin başı sağ olsun. Umarım ki kamuoyuna hitap edebilme gücüne sahip herkes, Gara’da verdiğimiz şehitlerimizin hatıralarına saygıyı göz önüne alarak yorum yapabilme hassasiyetine sahiptir. Yukarıda üç ayın vurgusunu yapma nedenim, yazının konusunu aralık ayında belirlemiş olmamdı. Kimlik ve vatandaşlık üzerine yazı yazma planlarımı yaparken dergimizin verdiği mola, umumî manzarayı gözlemlemem için güzel bir fırsat sundu. Gözlemlerimi kasım ayında belirlediğim kimlik ve vatandaşlık çerçevesinde yaptım. Bahsettiğim gözlemlerimi bu yazımda siz değerli okuyucularıma da aktaracağım.


İmtiyazsız, Sınıfsız, Kaynaşmış


Genç Cumhuriyet, Türk milleti için yeni bir vizyon inşası dönemiydi. Bu inşanın somut örneklerinden biri, verdiği mesaj dolayısıyla, "Onuncu Yıl Marşı" diyebiliriz. Cumhuriyet’in onuncu yılı, ilerleyen dönemler için güçlü mesajların verildiği, yine ileriye dönük olarak temelin güçlendirildiği bir yıldı. Hepimizin bildiği Onuncu Yıl Marşı'nda geçen çok önemli bir cümle var: ‘‘imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz’’. Kimlik tartışmaları çerçevesinde bu mesaj; hak, adalet, hukuk gibi kavramların tüm vatandaşlar için var olduğu vurgusudur. Yani bir sınıfa, gruba ya da bir oluşuma imtiyaz tanınamazdı. Örneğin; (anayasaya atıfta bulunarak) diliniz, ırkınız, renginiz, cinsiyetiniz, siyasi düşünceniz, felsefi inancınız, dininiz, mezhebiniz ve benzeri sebeplerden herhangi bir ayrımcılığa veya baskıya uğrarsanız, doğal olarak, ihlal edilen vatandaşlık haklarınızdır.



Cemiyet hayatında bunlara benzer bir haksızlıkla karşılaştığınızda karşı koyma argümanınız, Türk vatandaşı olmanızdır. Dikkat edilirse hem ferdin cemiyete hem de cemiyetin ferde karşı, karşılıklı sorumlu durumda kaldıkları bir ilişki var. Ferdin sorumlu ilişkisi de elbette hakkını nasıl isteyeceği sorusunda saklı. Eğer hakkı ihlal edilen vatandaşımız, "Haklarımız ihlal ediliyor, bizi tanıyın." dediği anda, yukarıda belirtilen "imtiyazsız" olmakla çatışmaya başlar. Pekâlâ bu çatışmayı yaşayalım, ne kaybederiz? İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış kitleyi kaybeder; güruhu kazanırız. (Kazanmanın melioratif bir anlamı var. Burada kelimeyi, iyi bir çağrışımı olsun diye kullanmadım.)


Ya Bugün?


Ne yazık ki bu yazının muhtevasının muhatabı oldukça fazla. Son üç ay, bu durumu izlemek için verimli aynı zamanda da sancılı bir süreçti. Çünkü yukarıda bahsettiğim hak, fert, kimlik ve vatandaş kavramlarını kapsayan meseleler, bugün karmakarışık bir haldedir.



Teşhisi koymak beni aşan bir konu elbette. Fakat görülen şudur: Etki alanına sahip tarafların önemli bir kısmı, bir cemiyet olmanın gerektirdiği iletişim yöntemlerini bırakmış durumda. Bu durumun en kötü etkisi şüphesiz sonucu kestirememek. Genç Cumhuriyetin açtığı yolda bir usul, yahut bir usulün kabul edilmesi yönünde bir teşvik vardı. Sonuç olarak, kimlik hareketleri, ülkemizde her geçen gün daha da güçleniyor. Ve aslında cumhuriyetimizin onuncu yılında bahsedilen vizyon, bugün bize hala yol gösterici olmaya devam ediyor. Hem dünya hem de dünyada bulunanlar bir şekilde tersine dönüyor. Biz de "Tersine dönse dünya, yolumuzdan dönmeyiz." diyelim.

17 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör
bottom of page