TELKİN DERGİSİ
Türk Milleti Üzerine Sosyolojik Tahliller 1: Reaksiyon ve Kapsayıcılık / Atilla Altınöz
Biz Türkler her zaman haksızlıklara, zulümlere ve eziyetlere karşı olmuşuzdur. İster kendi topraklarımızda olsun isterse yabancı devletlerin topraklarında olsun bir Türk her zaman zalimin karşısında, mazlumun yanında olmuştur. Bunun son örneğini de geçtiğimiz günlerde Viyana’da yaşanan kanlı saldırıda gördük.
İki yiğit Türk genci korkusuzca, saldırganı etkisiz hâle getirmişti.

El-Câhız, eski Türkler için ‘‘O, tek başına bütün bir toplum demektir.’’ ifadesini kullanmıştır. Bugün ise o iki Türk genci bütün Türk milletini temsil etmiştir.
Türk milleti tarihin her döneminde mutlaka bir varlık göstermiştir. Ayrıca birçok coğrafyayı da kendisine mesken tutmuştur. Bu kadar hareketli bir millet olması da Türk milletinin karakteristik yapısını birçok yönden etkilemiştir. Her toplumda olduğu gibi bizim toplumumuzda da coğrafya, karakteristik yapıyı etkileyen en önemli unsurlardan birisidir. Türklerin yaşadığı coğrafyalara göz gezdirecek olursak; öncelikle Orta Asya, elverişsiz yaşam şartları ve zor iklim koşullarıyla hayata tutunmanın oldukça zor olduğu bir bölgedir.

Bunun yanı sıra varlığınızı tehdit eden birçok yabancı unsur bulunmaktadır. Böyle bir coğrafyada yaşıyorsanız tehlikelere karşı her zaman hazırlıklı olmalısınız haliyle Türk milletinin de cesur, kuvvetli ve kudretli olmaktan başka bir şansı yoktu. El-Câhız da bu konu hakkında, ‘‘Türk’e gelince, onun iki çift gözü vardır; bir çifti önde, öteki çifti de başının arkasındadır.’’ demiştir. Bu alışkanlık Türkler göç etse bile Türk kimliğinden hiç ayrılmamıştır.
Türklerin bu bölgede uzun süre kalabilmelerinin bir diğer sebebi de disiplinli yaşantılarıdır.
Süryani Mihâil ünlü vakayinamesinde ‘‘Türkler hayatlarını düzenlemek ve örgütlenmekte gayet akıllı ve mahirdirler.’’ diyerek Türklerin ne kadar disiplinli olduğunu ifade etmiştir. Türklerin yaşadığı bir diğer coğrafya olan Anadolu’ya gelecek olursak; Anadolu, Orta Asya kadar zor iklim koşulları sunmasa da bütün uygarlıkların odak noktası olarak savaşa sürekli açık bir merkezdir. Gürbüz Azak’ın ‘‘Bütün Sırlarıyla Türkler’’ isimli eserinde, ‘‘Yüzyıllardır bu topraklar iştah kabartıyor. Mükemmel coğrafyası, iklimi ve kıtalar arası kavşak noktasında bulunuşu, Anadolu’yu hedef toprak hâline getirmiştir.’’ Gürbüz Azak bu sözleriyle Anadolu’nun ne kadar kıymetli topraklar olduğundan bahsetmiştir. Yine aynı eserinde Gürbüz Azak, ‘‘Türklerden önce aynı zeminde 27 kültür yeni devler oturdu ve yıkıldı. Türkler 28’inci millettir. Yeryüzünde böyle bir zemin bulunmuyor. Albenili, bir o kadar da gözaltında başka bir ülke yok. Bizden öncekiler iki sebeple battılar: İlki süper ordular kuramayışları ikincisi kendi içlerinde birbirlerine düşmeleri. Üzerinde oturduğumuz bu coğrafya diyor ki: ‘’Eğer burada eğleşecekseniz caydırıcı, önünde durulamaz bir askerî gücünüz olacak ve iç çatışmalara girmeyeceksiniz. Aksi hâlde biten 28’inci millet olursunuz.’’.’’ Gürbüz Azak’ın kısaca özetlediği şekilde bu topraklar üzerinde kalıcı olmak oldukça zordur. Türkleri bu topraklarda ebedî kılan bir diğer unsur da törelerine sadık oluşlarıdır.

Türk kimliği bir günde oluşmadığı gibi bir günde de yıkılmaz. O yüzden birkaç basit ve oldukça ufak örneklerle Türk milletinin tamamı kötülenemez. Türk milletinin olaylar karşısında bu kadar çabuk reaksiyon göstermesinin kaynağına inecek olursak da; milletimizin karakteristik özellikleri olan korkusuzluk, gözü karalık, güçlü ve kudretli olmak gelir.
Biraz da kapsayıcılıktan bahsedelim.
Bu özellik Türk milletine özellikle yerleşik hayata geçildikten sonra yüklenmiştir. Yerleşik hayattan önce de Türkler; misafirperver, cömert ve yardımseverlerdi ancak göçebe hayatın gereği olarak, tam anlamıyla etrafındaki herkesi kendi himayesine alan bir millet de değillerdi. Bahsettiğimiz bu himaye meselesi en çok Osmanlı Devleti’nin özellikleri arasında yer almaktadır. Osmanlı’nın özellikle Balkanlar’da izlemiş olduğu politikalar, Türk milletinin kapsayıcılığının en büyük göstergelerinden biridir. Bir Mülkiyeli olan İsmail Hami Danişmend’in ‘‘Türkler’’ kitabında, ‘‘Dünyanın üç kıtasına hâkim olduktan sonra dördüncüsüne de el atan ve en önemli denizlere, adalara hâkim olan eski Türklerin, bugün hatırlarda kalan en büyük meziyetleri; asırlarca Avrupa, Asya ve Afrika milletlerini titreten eşsiz yiğitlik ve cesaretleridir.

Düşmanlarımızı bile hayran eden bu yüksek kudretin görülmedik bir millî yetenek olduğuna şüphe yoktur.’’ denmektedir. İsmail Hami’nin bu sözlerinden yola çıkarak atalarımızın fetihlerinin neden bu kadar başarılı ve kalıcı olduğunu anlamak mümkündür. Fransız bir gezgin olan Du Loir’in ‘‘Du Loir’in Seyahatleri’’ adlı kitabında Türklerden, ‘‘Hiç şüphesiz ki ahlâk bakımından Türk siyaseti ile medeni hayatı, bütün cihana örnek olabilecek durumdadır.’’ şeklinde bahsetmesi de Avrupalı gezginlerin, Türk ahlâkını ne kadar beğendiklerinin bir göstergesidir. Türklerin kapsayıcılığının bir diğer örneği ise Selçuklu mirası olan kervansaraylardır. Bu konuda da yine bir Avrupalı olan Senyör de Villamont’un ‘’Senyör de Villamont’un Yolculukları’’ adlı eserinde ‘‘… Bu hana, tıpkı Türkler gibi Hristiyanlar da kabul edilip üç gün müddetle barınmaları sağlanır.
Çünkü Türkler iyilikseverliği din farkına bakmaksızın bütün insanları içine alır denmektedir.
Bu gibi örneklerle Türk milletinin yardımseverliğini ve kapsayıcılığını gözler önüne sermek mümkündür. Türk milleti hakkında son olarak da Prof. Dr. Tuncer Baykara’nın ‘‘Türk, Türklük ve Türkler’’ isimli eserinde yine El-Câhiz’in Türkleri tanımlarken kullandığı ‘‘Türk zayıf ve acizleri korur. Savaş zamanlarında korkunç bir muharip görünümünde ise de o, barış zamanlarında en sakin insandır. Bu zamanlarda gelene gidene yemek yedirir, içirir ve yardım eder.’’ sözleri ile Arif Nihat Asya’nın ‘‘Bayrak’’ isimli şiirinde Türk milleti için ‘‘Barışın güvercini, savaşın kartalı’’ benzetmesinin ne kadar doğru olduğunu görüyoruz.